Fırat-Dicle havzasında kıtlık ve bağımlılık sorunsalı üzerinden su-çatışma tezini yeniden okumak
Abstract
Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve Doğu Bloku'nun dağılmasının ardından nükleer silahların da kullanıldığı bir "yakın askeri çatışma" olgusunun ortadan kalkması, uluslararası ilişkiler disiplinin dayandığı birçok parametrenin değişmesi ya da dönüşmesi gerektiğine dair bir tartışma başlatmıştır, ilgili bağlamda disiplinin realist yaklaşımın sınırlayıcı güvenlik algılamasından kurtarılarak o ana kadar göz ardı edilen çevre sorunlarını önemser hale getirilmesi gerektiği argümanları geliştirilirken; geçmişte yaşanan bazı devletler arası çatışmaların odağında paylaşıma ve/veya ortak kullanıma konu şu kaynaklarının olduğuna dair iddialar, geleceğin de geçmişten çok farklı olmayabileceğine ilişkin öngörüler, dikkatlerin ister istemez Fırat-Dicle de dâhil olmak üzere, değişik sınıraşan su havzaları kapsamında şekillenen devletler arası ilişkiler üzerinde toplanmasına neden olmuştur. 1973-1975 yıllarını kapsayan dönemde Suriye ile İrak arasında, 1990 yılında da Türkiye ile Suriye-Irak arasında ortaya çıkan politik gelişmeler; kaynağını, Fırat-Dicle havzasında artan kıtlık olgusu ile havza devletlerinin buradaki su varlığına bağımlılığından alan bir devletler arası çatışmanın yaşandığı ya da yaşanabileceği varsayımlarını ortaya çıkarmıştır. Neredeyse hiçbir doğruluk testinden geçirilmeden kullanılma eğiliminde olan bu varsayımlar, çalışmamızda olduğu gibi eleştirel bir analize konu edildiğinde ise; Fırat-Dicle havzasında kıtlık ve bağımlılık olguları ile çatışma arasında bir neden-sonuç ilişkisi kadar su-çatışma tezinin en azından sorgulanır kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Following the collapse of the Soviet Union and the dissolution of the Eastern Bloc, as the notion of an "imminent military conflict" involving the use of nuclear weapons disappeared, a debate began to form over the necessity of changing or transforming the parameters upon which international relations rested as a discipline. In view of that, as arguments were being developed in favor of liberating the discipline from the restrictive security understanding of the realist school of thought and how to elevate environmental problems to a point of significance. Allegations that transboundary water resources have been at the center of international conflicts and predictions about the future resembling the past have focused attention on the basin and wide interstate relations, including that of the Euphrates-Tigris. Political developments that took shape between Syria and Iraq during the 1973-1975period, and again in 1990 between Turkey and Syria-Iraq, have led to claims that an actual or potential conflict stems from the increasing scarcity of water and riparian dependence in the Euphrates-Tigris basin. When those almost untested claims were put through a critical analysis, as was the case in this study, the conclusion was to treat the asserted linkages between scarcity dependence in the Euphrates-Tigris basin, conflict, and water and conflict as uncertain assumptions.