Bir perinatoloji kliniğinin genetik amniyosentez sonuçlarının değerlendirilmesi: Tek merkez çalışması

Göster/ Aç
Erişim
info:eu-repo/semantics/openAccesshttp://creativecommons.org/licenses/by-nc/3.0/us/Tarih
2024Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Giriş: Gebeliğin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için ikinci
trimesterde yapılan amniyosentez, fetal kromozom anomalilerinin
saptanmasında büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, en sık
kullanılan prenatal invaziv testtir. Biz de gebelikte meydana
gelebilecek olası fetal kromozom anomalilerini değerlendirmek
amacıyla, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları
ve Doğum Anabilim Dalı Perinatoloji Kliniği'nde, Ağustos 2019 -
Kasım 2023 tarihleri arasında 249 ikinci trimester genetik
amniyosentez gerçekleştirerek sonuçları inceledik. İnceleme
sonucunda, katılan bireylerin test sonuçlarına göre yaşları,
amniyosentez endikasyonları, karyotip sonuçları ve komplikasyon
oranlarını kaydettik.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimize başvuran gebelerin ayrıntılı
obstetrik anamnezlerini aldık ve fetal ultrason muayenesi yaptık.
Birinci ve ikinci trimester tarama sonuçlarını gözden geçirdik.
Gebelere, fetal muayene sonrasında gerekli danışmanlık hizmetini
verdik. Gebelerin kan gruplarını doğruladık. Amniyosentez için
Voluson E6 ultrason cihazı ve 3.5 MHz transabdominal prob
kullandık. Cilt temizliği povidon iyot ile yapıldı, ardından 21
Gauge amniyosentez iğnesi kullanılarak ponksiyon ve aspirasyon
işlemi gerçekleştirildi, işleme uygun enjektörler kullanıldı. Her
gebelik haftası için amniyotik sıvı aspire ettik ve iki tekrar yaptık.
Amniyosentez sonrasında, gebelere intravenöz olarak 1 g
sefazolin, Rh uyumsuzluklarında ise 300 mcg intramusküler antiD immunglobulin uyguladık. Klinik takip sonrası, fetal kalp
atımları ultrason ile kontrol edilerek, 2 saat sonra gebeleri taburcu
ettik.
Bulgular: En sık görülen endikasyon, birinci ve ikinci trimester
tarama testlerinde yüksek risk grubudur ve 139 hasta (%55,8) ile
bu grup öne çıkmaktadır. Verilerden yola çıkarak, ikinci sırada
maternal anksiyete (37 hasta, %14,8), fetal anomali (32 hasta,
%12,8), ileri anne yaşı (32 hasta, %12,8), kalın nuchal translusensi
(7 hasta, %2,8) ve kalın nuchal fold (2 hasta, %0,8) olarak
endikasyon yüzdelerini belirledik. Amniyosentez sonrasında 2
(%0,8) fetal kayıp yaşandı. Amniyosentez işlemleri sırasında
karşılaşılan en sık komplikasyon ise ağrı (%10,4) olarak
belirlendi. Dört olgumuzda ise amniyosentez sırasında yeterli
materyal alınmasına rağmen kültür başarısızlığı nedeniyle
karyotip sonucu verilemedi.
Sonuç: Veriler incelendiğinde, otozomal trizomilerden 21, 18 ve
13’ün en sık ve yaygın görülenler olduğu belirlenmiştir. Turner ve
Klinefelter sendromları ise en sıklıkla rastlanan cinsiyet
kromozomu anomalileridir. Amniyosentez işlemi, prenatal
invaziv tanı testleri arasında günümüzde halen yerini
korumaktadır. Amniyosentez işleminin, prenatal tanıda deneyimli
uzmanlar tarafından yapılması, olası fetal ve maternal
komplikasyonları en aza indirmektedir. Introduction: We performed 249 second-trimester genetic
amniocenteses between August 2019 and November 2023 in
the Perinatology clinic of the Department of Obstetrics and
Gynecology, Faculty of Medicine, Balıkesir University,
between August 2019 and November 2023 and analyzed the
results. We recorded the age, indications for amniocentesis,
karyotype results, and complication rates based on the test
results of the individuals who participated in the examination.
Materials and Methods: We took detailed obstetric
histories of the pregnant women admitted to our clinic and
performed fetal ultrasound examinations. We reviewed the
first- and second-trimester screening results and provided
necessary counseling to the pregnant women after the fetal
examination. We confirmed the blood groups of the pregnant
women. For amniocentesis, we used the Voluson E6
ultrasound device with a 3.5 MHz transabdominal probe. Skin
cleansing was performed with povidone-iodine, followed by
puncture and aspiration using a 21-gauge amniocentesis needle
and injectors suitable for the procedure. Amniotic fluid was
aspirated for each gestational week, with two repetitions
performed. After the procedure, we administered 1 g of
cefazolin intravenously, 300 mcg of intramuscular anti-D
immunoglobulin in cases of Rh incompatibility, and
discharged the pregnant women after they were checked for
fetal heartbeat by ultrasound, two hours later in the clinic.
Results: The most common indication was being in the highrisk group, with 139 (55.8%) patients in the first and secondtrimester screening tests. Based on the data, we determined the
following indication percentages: 12.8% for chromosomal
abnormalities, 6.02% for Trisomy 21, 2.4% for Trisomy 18,
0.4% for Trisomy 13, and 0.4% for Turner syndrome. Two
(0.8%) fetal losses occurred after amniocentesis. The most
common complication during amniocentesis was pain
(10.4%). In four cases, although sufficient material was
obtained during amniocentesis, karyotype results could not be
obtained due to culture failure.
Conclusion: The most common indication for amniocentesis
was high risk in the first and second-trimester screening tests,
affecting 139 patients (55.8%). Other indications included
maternal anxiety in 37 patients (14.8%), fetal anomaly in 32
patients (12.8%), advanced maternal age in 32 patients
(12.8%), thick nuchal translucency in 7 patients (2.8%), and
thick nuchal fold in 2 patients (0.8%). There were two fetal
losses (0.8%) after the procedure. The main complication was
pain (10.4%), and in four cases, karyotype results were
unavailable due to culture failure despite sufficient material.
Kaynak
Balikesir Medical JournalCilt
8Sayı
3Koleksiyonlar
Aşağıdaki lisans dosyası bu öğe ile ilişkilidir: