Veri emperyalizmi: Yeni dünya düzeninde sömürünün son sürümü/mü?
Abstract
Bilgi iletişim teknolojilerinin karşı koyulamaz şekilde devam eden gelişim ve dönüşüm süreci
ekonomik, siyasi, toplumsal birçok açıdan yaşamın her alanına olumlu katkılar yapmakla
birlikte, dijital çağ olarak ifade edilen bu yeni dönemin hammadde olarak veriyi kullanması
çeşitli endişe ve eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Son dönemde bu eleştirilen başında 21.
yüzyılın, veriler aracılığıyla insan hayatının sömürülebilir bölgeler haline getirilerek
sermayeleştirildiği bir dönem mi olmaya başladığı sorusu gelmektedir. Dolayısıyla “veri
emperyalizmi” kavramı öne çıkmaya başlayan ve üzerinde durulması gereken bir konu başlığı
özelliği kazanmıştır. Zira tarihsel süreçte sömürge güçlerin diğer devlet ve milletleri maddi ve
manevi olarak çıkar sağlayacak şekilde kontrol altına aldığı örgütlenme biçimi olarak ifade
edilen emperyalizmin aslında sona ermediği, dijitalleşme ile şekil değiştirerek veri kullanımı
yoluyla devam ettiği görüşü birçok kesim tarafından kabul görmektedir.
Hükümetlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve şirketlerin, vatandaşlar tarafından üretilen
verilerin mülkiyetini talep ettiği ve özelleştirdiği süreci ifade eden veri emperyalizmi, kapitalist
rasyonalitenin özellikle sosyal ağlarda toplumsal iletişimi gözetleyerek topladığı verilerle yeni
bir dünya düzeni inşa etmesini sağlamaktadır. Tarihsel emperyalizm fiziksel şiddet yoluyla
toprağa ve insan bedenine sahip olurken, veri emperyalizmi sayısallaştırdığı verileri bilgiye
dönüştürdüğü birikim süreci yaratarak kendisine özgü bir güç sistemi oluşturmaktadır. Tarihsel
emperyalizmin uygarlaştırma iddiası ile sağladığı meşruiyeti, veri emperyalizmi veri birikimini
kişiselleştirme ve demokratikleşme iddiası ile sağlamaktadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı,
günümüz dijital dünyasında özellikle sosyal medya üzerinden süren yaşamların hükümetler ve
özel şirketler için yeni kaynak rezervi haline geldiği tezinden hareketle, vatandaşlara ait veriler
üzerinden nasıl bir güç savaşı verildiğine dair değerlendirmelerde bulunmaktır. Zira bilgiye
sahip olanın güce de sahip olduğu bu dönemde sayısız faydası ile toplumsal ve yönetsel sürece
entegre olan teknolojinin, bireyleri özgürleştirmekten ziyade karar mekanizmaları üzerinde etki
sahibi olabilecek derecede bir tehdit unsuru niteliği taşıdığı da gözden kaçırılmamalıdır While the irresistible development and transformation process of information and
communication technologies has made positive contributions to all areas of life in many economic, political and social aspects, the use of data as the raw material of this new era,
referred to as the digital age, has brought along various concerns and criticisms. One of the
main criticisms that has been raised recently is the question of whether the 21st century is
becoming a period in which human life is being capitalized by turning it into exploitable
territories through data. Therefore, the concept of “data imperialism” has become a topic that
has come to the fore and needs to be emphasized. Because the view that imperialism, which is
expressed as a form of organization in which colonial powers have taken control of other states
and nations in a way to benefit materially and morally in the historical process, has not actually
ended, but continues through the use of data by changing its shape with digitalization, is
accepted by many segments.
Data imperialism, which refers to the process by which governments, non-governmental
organizations and corporations claim ownership and privatize the data produced by citizens,
enables capitalist rationality to build a new world order with the data it collects by spying on
social communication, especially on social networks. While historical imperialism owns land
and the human body through physical violence, data imperialism creates a unique power system
by creating a process of accumulation in which it transforms digitized data into information.
The legitimacy that historical imperialism provides with the claim of civilization, data
imperialism provides with the claim of personalization and democratization of data
accumulation. In this context, the aim of the study is to make evaluations on how a power
struggle is waged over the data belonging to citizens, based on the thesis that the lives lived in
today's digital world, especially on social media, have become new resource reserves for
governments and private companies. It should not be overlooked that technology, which is
integrated into the social and administrative process with its numerous benefits in this period
when those who have information also have power, is a threat element that can have an impact
on decision-making mechanisms rather than liberating individuals.